Varikosel, testisten kirli kanı drene eden damarların anormal genişlemesi ve içindeki kanın geri kaçması olarak tanımlanabilir. Venöz damarların yeterli çalışmaması neticesinde kirli kan uzaklaştırılamayarak birikir ve testiste sperm üretimini bozacak şekilde bir takım değişikliklere yol açar. Çocuk sahibi olamamış erkeklerin yaklaşık üçte birinde varikosel bulunmaktadır.
Varikoselin varlığı, genişlemiş damarların skrotal kese üzerinden görülmesiyle kolayca anlaşılabilir. Bu şekilde gözle de görülebilen varikosel ileri evre olarak kabul edilir. Bunun yanı sıra bazı varikosellerde ancak elle muayene edildiğinde ve hasta ayakta iken ıkındırılarak tanı konabilir. Bunlar daha hafif şiddette olguları oluşturur. Doppler ultrason tetkiki ile de tanı konabilmekle birlikte, bu tip subklinik yani muayene ile anlaşılamayan varikosellerin anlamlı bir önemi yoktur. Varikosel tanısı bazı çok özel durumlar dışında esas olarak klinik muayene ile konulur.
Varikosel testiste sperm üretimini değişik mekanizmalarla bozmakta. Bunlar arasında kan akımında yavaşlama, dokuda oksijen azlığına bağlı hasar ya da böbrek üstü bezlerden geri kaçan toksik maddelerin etkileri sayılabilir. Neticede sperm kalitesinde değişik derecelerde bozulma ortaya çıkar. Bunun klinik yansıması sperm tahlillerinde sayı azalması ve hareketli sperm oranlarında düşme ile kendini belli eder. Ancak son yıllarda bir diğer parametre olarak da oksidatif streste artış yapması kabul edilmekte. Oksidatif stres, seminal plazmada biriken toksik metabolik ürünlerde artış yaparak, içinde yüzen sperm hücrelerinin fonksiyonunu bozar. Oksidatif stresin son noktası ise sperm DNA hasarı neticesi hücre ölümüdür. Buna dayanarak da sperm değerleri normal de olsa, DNA hasarı yüksekse bu olgularda varikoselin düzeltilmesi önerilmekte.
Ancak infertilitede tek neden varikosel olmayabilir. Buna eşlik eden başka faktörler de bulunabilir. Her zaman bunlara tanı koymak mümkün olmayabilir. Dolayısıyla tek başına varikoselin tedavi edilmesi mutlaka sorunu çözecek anlamına gelmemeli. Nitekim erkeklerin ancak üçte biri varikosel tedavisinden fayda görmekte ve eşlerini gebe bırakabilmektedir. Ancak varikoseli ortadan kaldırmadan da bunu anlamak kolay olmaz. Dolayısıyla, elle muayene edildiğinde varikoselin varlığı gösterilen olgularda şayet sperm değerleri bozulmuş ya da DNA hasarı artmışsa, bunların tedaviye alınması uygun olacaktır.
Varikoselin düzeltilmesine karar verirken düşünülmesi gereken bir diğer konu ise tüp bebeğe girecek çiftlerde izlenecek yoldur. Bir kısım otörler tüp bebek sırasında az sayıda da olsa canlı, hareketli sperm bulunması yeterli olacağı için bunlarda varikoselin tedavi edilmesine gerek olmayacağını savunmakta. Ancak DNA hasarlarının döllenmeyi engellediği ve düşük sıklığını arttırdığı çok sayıda çalışmada ortaya konmuş olduğu için, DNA hasarını ortadan kaldırmadan tüp bebeğin yapılması gebelik şansını düşürebilir. Bu nedenle, oksidatif stres gelişmiş erkeklerde tüp bebeğe geçmeden önce varikoseli tedavi ederek DNA hasarını düzeltmek gerekebilir.
Netice olarak, doğru tanı konmuş uygun olgular seçilerek varikoselin düzeltilmesi gerek doğal yolla gerekse tüp bebek ile beklenen gebelik başarısını artıracaktır. Varikosel tedavisi sıklıkla mikrocerrahi tekniği ile ameliyat edilerek yapılır. Gerekli önlemler alınarak dikkatli bir şekilde yapılırsa ciddi bir yan etkisi de olmaz. Zamanla testislerde yaptığı hasar da artacağı için, erken müdahale daha etkili olacaktır.
Bu yazı https://www.fanatik.com.tr sayfasında yayınlandı
Resim https://www.urologyhealth.org/urology-a-z/v/varicoceles