Hemen cevabını verelim; hayır, tek testis olması erkeğin eşini gebe bırakma başarısını ortadan kaldırmaz. Bir erkek çeşitli nedenlerden dolayı testislerinden birini kaybedebilir. Bunlar travmaya, doğuştan bir testisin yerinde olmamasına, kanser nedeniyle alınmasına, iltihaplanma ya da torsiyon nedeniyle kaybına bağlı olmuş olabilir. Her neden olursa olsun, diğer testisin üreteceği spermler üreme başarısını devam ettirecektir.
Normalde testislerde günde 30 milyona yakın sperm üretilir. Kabaca saat başı 1 milyon sperm yapılıyor diyebiliriz. Bir testisin kaybı durumunda bunun yarısı bile çıksa, yine de yeterli olacaktır. Bunu anlamak için inmemiş testis nedeniyle ameliyat edilen erkekler karşılaştırılmış. Bu erkeklerden bir grubunda testis yerine indirilirken, diğer grupta indirilemeyerek çıkarılmak zorunda kalınmış. Ancak takiplerinde görüldü ki, her ikisinde de eşlerini gebe bırakma oranları değişmiyor. Her ne kadar bir testisin alınması ile sperm sayısının da yarıya ineceği düşünülse bile, gerçek hayatta böyle olmaz ve diğer testis eksilen sperm üretim hızını kompanse edebilir. Böylelikle sayıda da anlamlı bir değişiklik olmayacaktır.
Ancak burada önemli olan, testis kaybının neden olduğudur. Örneğin tek taraflı inmemiş testislerde sperm sayısı normalde olması gerekenini üçte birine kadar düşebilir. Ancak bu testisin sonradan yerine indirilmesi ya da çıkarılması, zaten düşük olan sperm sayısını anlamlı derecede etkilemeyebilir. Ya da testiküler disgenezis olarak adlandırılan gelişim bozukluğu bulunan erkeklerde sperm üretimi doğuştan yetersiz olup baba olma şansları azalmıştır. Aynı şekilde bunlar da çeşitli nedenlerden dolayı bir testisini kaybetseler, iki testisliyken ne kadar üreme başarısı göstereceklerse, aynı şekilde devam edecektir. Burada bir istisna, malinite nedeniyle bir testis alındıktan sonra kemoterapi ya da ışın tedavisi görülmüşse, diğer testiste gelişecek hasardır. Bu olguların yaklaşık %80’inde sperm üretimi bozulur, hatta %20’sinde kalıcı azoospermi gelişebilir.
Spermin üreme başarısı sayısının yanı sıra kalitesi ile de yakından ilgilidir. Kaliteyi belirleyen iki başlıca özelliği ise hareket ve DNA hasarının varlığıdır. Normalde mevcut spermlerin en az üçte birinin ileri doğru hareket etmesi, hasarlı DNA taşıyan sperm sayısının ise referans değerinden düşük olması gerekir. Şayet bu kriterleri sağlıyorsa, sayısı normalin altında bile olsa eşini gebe bırakabilme kapasitesi var demektir. Sigara, obezite, sağlıksız yaşam tarzı ve beslenme alışkanlığı, aşırı sıcağa maruz kalınması, iş yerindeki toksik kimyasallar, elektromanyetik dalgalar, varikosel gibi durumların varlığı yaratacakları oksidatif stres ortamı ile sperm kalitesinde ciddi bozulma yapabilir. Özellikle tek testisi olanların bu gibi şartlardan mümkün olduğunca korunması, gerekiyorsa dışarıdan adjuvan tedavi desteği alması optimum üreme başarısını sürdürmeleri için önemle tavsiye edilir. Kemoterapi ya da ışın tedavisi alınacaksa, öncesinden spermlerin ya da bu olmuyorsa testis dokusunun dondurularak saklanması ilerisi için baba olma şansının korunmasına olanak tanır.
Resim: https://openclipart.org/