Kadınlarda olduğu gibi erkekte de ilerleyen yaş çocuk sahibi olma şansını azaltır. Erkek yaşlandıkça spermin kalitesi de bozularak neticede ne yazık ki kısırlık sorunu ile karşı karşıya kalınması gibi sıkıntılı bir süreç başlamakta. İlerleyen yıllar sadece bedensel anlamda değil yanı sıra spermlerde de yaşlanmaya yol açmakta. Böyle bir risk olasılığını göz önüne alarak, çocuk yapmaya başlamak için fazla beklenmemesi önerilir.
Bununla birlikte kısırlık nedenleri arasında yaş tek faktör değildir; genetik, hormonlar, yaşam tarzı veya genital sistemi ilgilendiren başka çok sayıda bozukluk üreme başarısının azalmasında rol oynayabilir. İsteksizlik, ilişki sıklığının azalması, meni atılımında zayıflama gibi cinsel sorunlar da buna önemli katkıda bulunur. Dolayısıyla çocuğu olmayan çiftlere toplumda hiç de nadir rastlamayız ama buna rağmen elimizde de oldukça etkili tedavi seçenekleri bulunmakta.
Hiç kuşkusuz erkeğin eşini gebe bırakma kapasitesi yaşla yakından ilgilidir. Ancak bozulma kadına göre daha yavaş ilerler. Yıllar geçtikçe testislerin çalışması önceki yıllara göre gittikçe zayıflar. Spermin sayısı azalır, hareket ve şeklinde bozulma ortaya çıkar. Bütün bunlar sonuçta yumurtayı dölleme kapasitesini azaltır.
Yapılan istatistiklere göre 40 yaşını geçen bir erkekte üreme başarısı her yıl için %23 düşmekte. Bunlarda evliliği takiben ilk bir yıl içerisinde eşini gebe bırakabilme oranı 30 yaşına göre %30 azalmıştır. Tüp bebeğin bile tutma şansı 35 yaşından genç olanlarda %52 iken daha ileri yaşlarda %25’e kadar düşer.
Yaşlandıkça çocuk olma oranlarında azalmanın en önemli nedeni spermlerin genlerindeki bozulmadır. Genlerimizde yıllar geçtikçe işe yaramayan artıklar birikir. Başlangıçta bunlar tolere edilebilirken öyle bir zaman gelir ki biriken artıklar artık genin normal çalışmasını engellemeye başlar. Fakat bundan da önemlisi yaşam tarzımız ya da çevresel faktörlerin genlerimizde bıraktığı izlerdir. Epigenetik değişiklikler olarak adlandırılan bu izler, her üç ayda bir kök hücrelerden gittikçe kalitesi bozulmuş spermlerin yapılmasına yol açar. Ancak erkeğin en büyük şansı, şayet gerekli önlemler alınırsa yeni gelişecek spermlerdeki hasarlanmanın azaltılabileceğidir.
Kısırlık nedeniyle tetkik edilen çiftlerin üçte birinde sadece erkeğe ait bir neden bulunurken, geri kalanında kadına ait sorunlar sorumludur. Dolayısıyla sadece erkek yönünden değerlendirip, yaş nedeniyle yumurtada gelişebilecek olası bozuklukları göz ardı etmek yanıltıcı olabilir. Çünkü erkeğin yaşı ilerlerken eşinin de yaşlanacağını unutmamalı. Kadında yumurta kalitesi 35 yaşından sonra anlamlı ölçüde azalır. Her ne kadar menopoza girene kadar gebe kalma potansiyeli devam eder ama şans düşer. Bu çok önemli, çünkü yıllar ilerledikçe spermlerin içinde yüzdüğü seminal sıvıda bazı toksik maddeler birikmekte. Bunlar da neticede sperm DNA hasarına yol açmakta. Hasarlı DNA’ya sahip bir sperm yumurta içine girer girmez yumurtanın ilk işi bu hasarları onarmaktır. Her ne sebeple olursa olsun şayet yumurtanın gücü zayıflamışsa, mevcut enerjisini spermin tedavisine harcayacağı için artık embriyonun gelişmesini destekleyemez hale gelir. İşte bu nedenle ileri yaş çiftlerin kısırlık probleminde her iki eşi de birlikte değerlendirmek çok önemlidir. Böyle durumlarda spermi tedavi etmekle hem gebelik başarısını artırmış oluruz hem de yumurtanın elinde kalan enerjisini en efektif şekilde kullanmasına da fırsat veririz.
Yaşlanmayı engelleyemeyiz, ama yaşam tarzımızda yapacağımız bazı düzenlemelerle en azından geciktirebiliriz. Sağlıklı beslenme, düzenli uyku ve stresi azaltmak bunlar arasında ilk akla gelenler olmalı. Yine de çocuk sahibi olmaya niyetleniyorsanız, daha yolun başındayken bilgi edinmenizde ve fazla geciktirmemenizde fayda var.
Resim: https://openclipart.org/
Bu yazı https://www.hurriyet.com.tr/aile/ sayfasında yayınlanmıştır.