Çocuk sahibi olmaya niyetlenen çiftlerde can sıkıcı bir durum, sağlıklı bir cinsel yaşamın olmamasıdır. Genel popülasyona baktığımızda, erkeklerin yaklaşık üçte birinde cinsel fonksiyonlarda bir şekilde bozulmaya rastlayabiliriz. Bu oran yaşla da artmakta. Cinsel fonksiyonlar dediğimizde anlatılmak istenen hem yeterli sertleşmenin olmaması ya da sürdürülememesi hem de erken boşalmadır.
Erkekte cinsel ilişki sırasında yeterli sertleşmenin sağlanamaması kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, damar sertliği, diyabet, yüksek kolesterol, kullanılan bazı ilaçlar, obezite, yaşlanma, sigara, alkol alışkanlığı, testosteron düşüklüğü ya da sinir hasarı gibi organik nedenlerden kaynaklanabileceği gibi büyük oranda depresyon, stres gibi psikojenik bir nedene de bağlı olabilir. Şayet böyle bir neden bulunursa tedavisi yapılır ve sorun da ortadan kalkar. Ama bir de çocuk olmamasının getirdiği baskıya bağlı cinsel ilişki kalitesindeki bozulma durumu var ki, çiftlerin yaklaşık yarısında ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmakta. Cinsel sorunlar tek başına erkeğe bağlı ortaya çıkmaz, kısırlık korkusunun kadında yarattığı isteksizlik, arzuda azalma, orgazm olamama, ağrılı ilişki, vajinismus ya da depresyon ve stresin yarattığı olumsuzluklar da erkekte ilişki kalitesini bozabilir. Yani, kadından kaynaklanan sorunlar erkekte tatminkâr bir cinsel ilişkinin gerçekleşmesini önleyen başlıca neden olabilir.
Çocuğumuz olmayacak mı kuşkusu ortaya çıktığı andan itibaren erkeklerin ortalama üçte birinde, önceden normal olan seks yaşantısının da bozulduğu görülmekte. Şayet tahlilinde azoospermi çıkmışsa, bu sorun çok daha ciddi boyuta ulaşmakta. Burada temel etken erkeğin içine girdiği depresyon ve stres durumudur. Azoospermi çoğu kez testislerde çalışma bozukluğuna bağlı olup, birlikte testosteronda da düşmeyle seyreder. Bunlarda cinsel isteksizlik hormon eksikliğine bağlıdır. Klinefelter sendromu gibi genetik bozukluklarda daha sık rastlanılır. Testislerden sperm elde edilmesi için TESE ameliyatına giren erkeklerde geçici ya da kalıcı testosteron düşüklüğü gelişmesi mümkündür. Dolayısıyla bu olgularda cinsel yaşam daha fazla etkilenebilir. Oysa hormon tedavisi ile durumun düzelmesi mümkün.
Sorunun bir diğer kaynağını da zamanlı ilişkiye girme mecburiyeti oluşturmakta. Kadınlarda her ay belli günlerde yumurtlama olur ve şayet ilişki de bugüne rastlarsa gebelik gerçekleşir. Gün sayarak beklemek ise erkekte ayrı bir stres yaratır. Gerçekten de çiftlerin %20’sinde bu zorunluluğun ilişkiye girememe nedeni olduğu saptanmış. Doğallıktan çıkıp da belli günlerde ilişkiye girmenin getirdiği psikolojik baskı bir yandan erkekte cinsel arzuyu azaltırken diğer yandan sertleşme performansını da baskılamaktadır. Çocuk yapmaya niyetlenen çiftlere çoğu kez yumurtlama günlerinde sık ilişkiye girmeleri önerilir. Spontanlıktan uzaklaşıp da zorunlu ilişki denemeleri cinsel performansı düşüren bir başka önemli faktördür. Burada ilişki artık bir zevk olmaktan çıkıp, görev haline gelmekte ve eşleri tatmin etmemekte. Tatminsizlik de zamanla seks arzusunun yitirilmesine yol açar. Oysa erkeğin ereksiyona geçmesinin temel koşulu motivasyondur, yani yeterli bir uyarım seviyesine erişmesi. Bunu sağlayacak da içten gelen arzu olup en önemli kaynağı da eşinin uyandırdığı hazdır. Dolayısıyla eşler arasındaki uyum, sağlıklı bir cinsel yaşamın temel koşulunu oluşturur.
Çoğu çiftte kısırlık korkusunun cinsel yaşantı kalitesini bozduğu gösterilmiş. Bekleme süresi uzadıkça bu sorun da büyümekte. Sorunun kendinden kaynaklandığını öğrenen erkekte yetersizlik ve kendine güvende azalma görülür. Daha önce hiçbir sorun yokken, çocuk olması için ilişkiye girildiğinde peniste yeterli sertleşmeyi sağlayacak dürtü de kaybolmakta. Oysa kısırlık nedeni erkek ve kadının her ikisine de aitse, erkekte sorumluluk baskısı azalarak ilişki isteğinin daha fazla olduğu görülmekte. Dolayısıyla eşler arasındaki anlayış ve sorunun paylaşılması sağlıklı bir cinsel yaşam için çok önemlidir. Aksi takdirde evlilik hayatı da tehlikeye girmekte ve bazen daha ileri boyutlara ulaşabilmektedir. Yine çalışmalar göstermiş ki, kadınlar bu konuda daha duyarlı olup, evlilik hayatının sürdürülmesinde esas belirleyici rol oynamakta.
Netice olarak, bir kısım kısırlık olgusunda sorun erkeğin iktidarsızlığı olmakla birlikte, kısırlık nedeniyle tedaviye geçildiğinde cinsel sorunlar sıklıkla karşımıza çıkmakta. Kısırlık korkusu yaşayan çiftlerde psikolojik yıkım ve buna bağlı cinsel soğukluk eşlerin birlikteliğinde oldukça sıkıntılı bir durum yaratabilir. Ancak bunu sorun etmemek lazım. Çoğu çift tedavi ile çocuk sahibi olabilir. Önemli olan eşlerin birlikte çabalayarak bunun üstesinden gelmeye istekli olmalarıdır. Her şeyden önce bilinçli bir tedavi başlamalı. Sorunun doğru nedeni bulunup, tedavi edilmeli. Tüp bebek çiftlerin yarısında sonuç vermekte. Azospermi olsa bile testisten alınan spermlerle çocuk olması mümkün. Çocuk olmamasının nedeninin mutlaka erkeğe ya da kadına ait olduğunu söylemek mümkün değildir. Kadında yumurta içindeki metabolik ve genetik süreci ne yazık ki erkeğin spermi kadar detaylı inceleyemiyoruz. En kötü spermlerle bile tüp bebek yapıldığında gebelik görülmemesi belki de yumurtadaki bir bozukluğa bağlı. Ama bunu gösterecek bir test yok. Ayrıca, belki sperm ve yumurta son derece sağlıklı olabilir ama embriyonun rahim duvarında tutunmasına mani olacak bir sorun vardır ve o nedenle gebelik gelişmemiştir ve bunu da her zaman ortaya koyamıyoruz. Evlilik, iyi ve kötü günde eşlerin desteğiyle yürüyecek bir kurumdur, en büyük mutluluk ise el ele tutunup sorunları aşmak için birlikte yola devam etmektir.
Bu yazı https://www.hurriyet.com.tr/aile/yazarlar/ sayfasında yayınlandı
Resim: https://publicdomainvectors.org/