Sevgili baba adayları, merhaba. Belki ilk bakışta çocuk sahibi olmak yeterli gibi görülse de, asıl önemli olan doğacak çocuğun sağlıklı olmasıdır. Farkında mısınız, bir baba adayı olarak çocuğunuzun sağlıklı olması aslında sizin elinizde! Hatta torunlarınız da sizden yardım bekliyor. Biraz daha genişletirsek, gelecek nesillerin mutluluğu da size bakıyor. İşin sırrı, sizin sağlıklı bir yaşantıya sahip olmanızda. Çünkü sizin sağlığınız, olduğu gibi gelecek kuşaklara nakledilmekte. İlginç olanı, burada işleyen mekanizmanın genlerden farklı bir kalıtım şekli olması. İşte son zamanlarda üzerinde yoğun araştırmaların yapıldığı bu kalıtım şekline “epigenetik kalıtım” adı verilmekte, yani doğrudan genleri ilgilendirmeyen, günlük yaşam tarzınızın şekillendirdiği bir kalıtım modeli.
Bu ay “GALERİ” bölümünde yayınlanan ve çevresel faktörlerin çocuk üzerine etkilerini araştıran yazımızda konunun bilimsel yönleri ayrıntılı olarak izah edilmekte. Oradan da anlaşılacağı üzere, içinde yaşadığımız çevredeki çoğu zararlı faktörler önce spermleri etkilemekte ve daha sonra da üreme sırasında çocuğa taşınmakta. Eğer spermde çok ciddi değişikliklere neden oluyorsa, neticede gebelik gelişmesine de mani olarak kısırlığa yol açacaktır. Oysa daha hafif olan değişiklikler gebelik gelişmesini engellemeyecek ama dünyaya gelen çocukta ciddi rahatsızlıklara sebep olabilecektir. Hatta çocuktan da onun çocuğuna nakledilerek, nesiller arasında taşınan bir hastalık ortaya çıkmış olacaktır.
Bu duruma örnek olarak açlık, proteinden kısıtlı beslenme, vitamin eksiklikleri, antioksidandan fakir beslenme, aşırı yağlı yemek, obezite, sedanter yaşam tarzı, sigara içicisi olmak, bazı ilaçlar, boya sanayi içinde olmak, tarım ya da böcek ilaçlarına maruz kalmak, kimyasal silahlar, radyasyon sayılabilir. Bütün bunlar erkeğin sperminde önemli biyolojik değişikliklere yol açmakta. Bu değişiklikler de baba olma zamanı gelince, spermle birlikte olduğu gibi yumurtaya taşınmakta. Eğer yukarıda saydığımız bu faktörler spermin yumurtayla birleşmesini engelleyecek derecede şiddetli ise, döllenme gerçekleşmez. Ya da gerçekleşir ama embriyo rahimde tutunamaz ve düşük ortaya çıkar. Gerçekten de 2969 olgunun değerlendirildiği toplam 16 çalışmanın sonuçları göstermiştir ki; epigenetik mekanizmayla sperm DNA hasar oranı arttıkça, düşük riski de anlamlı derecede artmakta1.
Ama işin bir başka ciddi yönü ise, bu değişikliklerin gebeliğe mani olmayarak çocuğa taşınmasıdır. Çocukta ortaya çıkaracağı sonuçlar arasında obezite, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, düşük doğum ağırlığı gibi doğumsal bozukluklar, kalp damar hastalıkları ve kanser riski sayılabilir. Geçtiğimiz sene New Jersey Rugers Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre, babanın içinde yaşadığı ortam ne kadar fazla zararlı madde içeriyorsa, çocukta da sinir hastalıkları, davranış bozuklukları gibi beyni ilgilendiren bir takım kusurların sıklığı atmaktadır2. Bununla da kalmayıp, bu tür kusurların 3 nesil ötesine de taşınabileceği gösterilmiştir3. Örneğin babanın stresli bir yaşantısı varsa, çocukları da bu stresin izlerini taşıyacaktır4.
İçinde yaşadığımız çevre erkeği daha anne karnındayken etkilemekte. Yani geleceğin baba adayı daha minnacık bir embriyo iken, annesinin kullandığı ilaçlar, yediği toksik yiyecekler, hava kirliliği, elektromanyetik dalgalar, hatta annenin uğradığı travmalar, stres hepsi de spermini değiştirebilmekte. Daha sonra çocuk doğup büyüdüğünde, daha anne karnındayken spermine kazınan bu değişiklikler de kendi çocuğuna geçmekte.
Çevreden gelen tehlikenin spermlere yerleşmesi sadece anne karnındayken değil, doğduktan sonra da devam ederek, ergenliğe kadar her zaman olabilir. Bu dönemler tam da spermlerin genetik yapılarının şekillendiği sürece karşılık gelmekte. İşte tam bu dönemde içilen bir sigaranın dumanı ya da travmatik bir olay spermlerde epigenetik mekanizmada değişiklik yapabilir. Bu değişiklik ya kısırlığa yol açar ya da üreme sırasında çocuğa geçerek, daha doğmadan bir sigara tiryakisine dönüştürebilir.
Her ne kadar biyolojik detayları tam aydınlatılmamış olsa da, doğuştan değil de sonradan edinilen kalıtsal epigenetik değişikliklerin canlıların değişen çevre koşullarına hızlı adaptasyonu için gerekli bir kazanım olduğu önerilmekte. Ancak olumsuz çevre koşulları zararlı etkiler de taşıyabilir ve spermin yumurtayla birleşmesini önleyerek kısırlığa yol açabilir ya da çocuk olur ama atalarının bir zamanlar maruz kaldığı çevresel zararları da üzerinde taşıyarak doğar. İşte bu nedenle, içinde yaşadığımız çevreye sahip çıkmalıyız. Onu koruyup, bozulmasına mani olmalıyız. Yiyeceklerin sağlıklı üretilmesine ve tüketilmesine azami hassasiyet göstermeliyiz. Sigara, kirli hava ve elektromanyetik dalgalardan uzak durmalıyız. Şiddet, öfke gibi davranışlardan kaçınmalıyız. Ancak bu şekilde sağlıklı çocuk babası olmak ve sağlıklı nesillere ortam yaratmak mümkün olabilecektir. Sadece baba olmak yetmez, baba olmanın getirdiği sorumlulukları da taşımalıyız. Unutmayın, gelecek nesillerin sağlığı sizin elinizde!….
Hepinize sağlık ve mutluluklar dilerim, her şey gönlünüzce olsun.
Kaan AYDOS
- Robinson L, Gallos ID, Conner SJ, Rajkhowa M, Miller D, Lewis S, Kirkman-Brown J, Coomarasamy A. The effect of sperm DNA fragmentation on miscarriage rates: a systematic review and meta-analysis. Hum Reprod. 2012 Oct;27(10):2908-17.
- Rachdaoui N, Sarkar DK. Transgenerational epigenetics and brain disorders. Int Rev Neurobiol. 2014;115:51-73.
- Li Q, Xu W, Cui Y, Ma L, Richards J, Li W, Ma Y, Fu G, Bythwood T, Wang Y, Li X, Song Q. A preliminary exploration on DNA methylation of transgene across generations in transgenic rats. Sci Rep. 2015 Feb 6;5:8292.
- Gillette R, Miller-Crews I, Nilsson EE, Skinner MK, Gore AC, Crews D. Sexually dimorphic effects of ancestral exposure to vinclozolin on stress reactivity in rats. Endocrinology. 2014 Oct;155(10):3853-66.
http://www.clipartpanda.com/
http://www.dreamstime.com/